Herkese merhaba!
Hiç hesapta yokken canınızın aniden bir şey yapmak istediği zamanlar oldu mu? Bir şey yemek, bir şey içmek veya bir şey satın almak gibi… Hayatınızın bir döneminde bu beklenmedik istekle karşı karşıya kalmış, hatta hissettiğiniz yoğun istek nedeniyle arzuladığınız şeye çabucak kavuşmuş olma ihtimaliniz oldukça mümkün çünkü birçoğunuzun çok da üzerinde durmadığı bu şeyin açıklanabilir bir sebebi var:
Subliminal mesajlar!
Gerçek olup olmadığı konusunda birçok tartışmaya sebep olmuş bu ifadeyle ne yazık ki hayatın çoğu alanında karşılaşılmakta; işinize veya okulunuza yürürken, o çok sevdiğiniz akşam dizinizi izlerken veya bayıla bayıla eşlik ettiğiniz şarkıları dinlerken farkında olmadan subliminal mesajlara maruz kalıyorsunuz.
Evet, doğru okudunuz. Bu mesajlar, görünmezlik pelerinlerini üzerlerine geçirerek hayatınıza gizlice dokunurken, siz bunun farkında dahi olmuyorsunuz. Çünkü iletilmesi gereken mesaj bilinçli zihninize değil, bilincinizin altındaki zihninize oynuyor. Koca bir evrene, bir diğer deyişle; ALGINIZA.
Bu durumda bilinç bir Dünya’ya benzetilirse, bilinçaltına tereddütsüz Evren denilebilir. Neden mi? Çünkü insanlar davranışlarının %5’ini bilinçli olarak yaparken %95’ini bilinçdışı yaparlar. Bir yerden bir yere giderken yürüdüğünüz o anı hatırlayın. Kaçınız, “Şimdi şu yola sapmalıyım?” diye aklından geçiriyor? Dürüst olun, birçoğunuz yolu ezbere yürüyor, hatta yürürken başka başka şeyler bile düşünüyordur. İşte bu davranış biçimi tamamen %95’lik kısmın bir ürünüdür, sizin düşünmeden yaptığınız her şeydir, bilinçaltınızdakilerdir. Bu büyük orana atıfta bulunarak, insanlar için “bilinçaltı tarafından yönetilen otopilotlar” benzetmesi yapmak pek de yanlış olmayacaktır, değil mi?
Şimdi sizden yalnızca birkaç saniyeliğine şunu düşünmenizi istiyoruz: Bu mesajları iletirken zihnin %5’lik kısmını ikna etmek mi daha kolay olacaktır, yoksa %95’lik kısmını mı?
Elbette geniş bir alanda iş görmek çok daha kolaydır.
Söz konusu mesajı iletmek isteyenler ancak zihnin önünde kalın bir duvar gibi duran blokaj engelini, yani ikna ve inancın katı kurallarını aşamayanlar insanların zihinlerini tam da bu noktadan nişan alırlar. Blokaj engelini aşmak için zihni bir başka şeyle oyalar ve asıl mesajı zihnin derinliklerine gizlice iletirler. Bunun birçok yolu olabilir. Size hiç hesapta olmayan bir şeyler yaptırmaya çalışan, reklamın görünmeyen yüzü 25. Kare tekniği de bunlardan yalnızca biridir.
Bu tekniği kısaca özetleyecek olursak: İnsan gözü 1 saniye içinde ortama 20-26 kareyi peşi sıra gördüğünde video olarak algılar. Bunu baz alan film endüstrisi de 24fps hızını standart kabul ederek teknik açıdan optimal bir denge kurmak ve maliyeti arttırmamak için filmlerinin her bir saniyesinde 24 kare kullanır. Normal bu iken, zaman içerisinde bilinçaltı tacirleri bu durumu pazara dökmek isterler. Böylece film ile ilgisi olmayan ama üstü kapalı bir şekilde reklamı yapılmak istenen ürün için bir saniyenin içerisine 25. bir kareyi eklerler ve o kare saniyenin 1/25’i kadar bir zaman diliminde gösterilse dahi bu ürünün/konunun aklımızda kalmasını amaçlarlar. Bu tekniğe de 25. Kare adını verirler.
Bu teknik film endüstrisinde ilk kez 1957 yılında, bir pazarlamacı olan James Vicary tarafından “Picnic” adlı filmde kullanılmıştır. Filme eklenen 25. Kare’de, ‘Drink Coca-Cola! Eat Popcorn!’ yani, ‘Kola iç! Patlamış mısır ye!’ yazısı yer almış ve bu yazı her 5 saniyede bir, saniyenin 1/3000’ne denk gelecek şekilde izleyicilere gösterilmiştir. Bu deney sonucunda da iddiaya göre film aralarındaki satışlarda, patlamış mısırda %57 ve coca colada %18 olmak üzere artış meydana gelmiştir.
https://images.app.goo.gl/MxF11cd2qvxi6RbU9
Lakin bu teknik, reklamcılık ilkeleri ile uyuşmadığından dolayı kısa sürede birçok ülkede yasaklanmıştır. Ülkemizde de doğrudan 25. Kare tekniğine atıf yapılan 6112 sayılı Kanun’un 9/2 fıkrasında “Ticari iletişimde bilinçaltı teknikleri kullanılamaz.” denilerek bu tekniğin yasak olduğu belirtilmiştir.
Elbette bu bilinçaltı tacirlerini durdurmamıştır. Durdurmak bir yana, bilinçaltına yönelik reklamlarda farklı yollara bile sürüklemiştir. İşte markayı değil, ürünü kullanarak hedef kitleyi farklı içeriklere yönlendirmeyi amaçlayan bilinçaltı mesajlarından birkaçı:
- The Secret Sales Pitch kitabının kapağında yer alan bitkilerin arasına gizlenmiş cinsellik çağrışımı.
- Time dergisinin 5 Temmuz 1971 yılındaki dünya baskısında yer verilen Gilbey’s London Dry Gin içki reklamındaki buzların SEX yazısı şeklindeki konumlanışı.
- Simpsons Ailesi isimli çizgi filmde kullanılan masonluk imgeleri.
- Bir Bilgisayar İşlemcisi Firması olan Intel’in bilinçaltında ırkçılık etkisi yaratan reklamı.
- Bir gençlik dizisi olan Pis Yedili’de arka planda yer alan şiddet içerikli görseller.
Bu başarısız ve korkunç örneklerin yanı sıra, markasının daha çok tutulmasını amaçlayarak subliminal mesajları kullananlar ve kaliteli bir şekilde ilerlerken aynı zamanda imajını koruyarak gerçekten başarılı olanlar da var:
- “A’dan Z’ye her şey burada bulunur,” mesajı veren Amazon.
- Beyaz bir örüntünün içerisinde ürünlerinin kökenini temsil eden Tablorone
- E ve X harflerinin arasına gizledikleri okla hızlarını ortaya koyan FedEx.
- Tüm etnik kökenlere asil bir şıklıkla hitap eden NBC.
- “tit” harflerinde simgeledikleri arkadaşlık mesajıyla genç kitleyi yakalayan Tostitos.
Bu tekniklerin ve özellikle 25. Kare tekniğinin işe yarayıp yaramadığı konusunda hala tartışmalar mevcuttur. Fakat şu söylenebilir ki, bu reklamlar dolaylı veya doğrudan da olsa gerçekten hayatı etkilemektedirler. O an olmasa bile, mesajları bilinçaltına kodladıkları için bambaşka bir zamanda açığa çıkıp kişide ani bir tüketme açlığı hissettirmeleri, zaman içerisinde markalara karşı insanlardaki algıları değiştirmeleri oldukça mümkündür.
Peki bunlardan kaçınılabilir mi?
Bu duruma yasalarla el konulmaya çalışılmış olsa da maalesef bilinçaltı tacirlerinin yaptıklarını denetleyen herhangi bir uygulama şu an için mevcut değildir. Artık neredeyse başınızı çevirdiğiniz her yerde olduklarından bunlardan kaçınmak da kolay görünmüyor.
Yine de yararlı mesajlar vermek isteyen üreticiler de azımsanamayacak kadar fazlalar. Siz de Bilinçaltı Tacirlerine karşı anlamlı ve kaliteli içerikler üretmeye devam edenlerin yanında olmak isteyenlerdenseniz biz Bluport olarak her daim buradayız.
Unutmayın: Görünmeyen düşmanlarla savaşmak, görünür düşmanlarla savaşmaktan çok daha zordur ama imkansız da değildir. Birlikte imkansıza meydan okuma dileğiyle…